“`html
Seray Şahiner’in Yeni Romanı “Vatan Millet Samatya” Üzerine Bir Söyleşi
“Güzel yalan söylemeyi annemden öğrenmişim.”
Üç kuşağın aile bağlarının, sevgi yerine zaaflarla örüldüğü hikâyeleri, dönüşen İstanbul ile birlikte yeniden şekilleniyor. Sevilme arzusu içinde büyüyen kızların tetikte yaşaması ve hayatta kalma mücadelesi veren kadınlarla erkeklerin betimlenmesi, bu eserin çarpıcı bir panoramasını oluşturuyor.
İstanbul’un sokaklarında kendini göstermek isteyenlerin ve bu sokaklardan geçerken hayatta kalmaya çalışanların bakış açılarıyla karşımıza çıkıyor!
Seray Şahiner’in son romanı “Vatan Millet Samatya” kısa bir süre önce kitap raflarındaki yerini aldı. Bu vesileyle yazara bazı sorular yönelttik.

’15 YIL BOYUNCA DEFALARCA YAZDIM’
“Vatan Millet Samatya”nın yazım süreci 15 yıl sürdü. Bu zorlu süreçten bahseder misiniz?
“Vatan Millet Samatya”, İstanbul’un ana caddeleri etrafında dönen üç kuşağın öyküsünü anlatıyor. Kitapta bulvarlaşma teması merkezde yer alıyor. İlk yazımın ardından, bu kitabı yazmanın zorluğunu keşfettiğimde zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. İlk versiyonu bitirdikten sonra, sonraki 15 yıl boyunca çeşitli revizyonlar yaptım. Dönemsel bir hikâye sunarken, yaşadığım İstanbul gibi, kendi içimde de yeniden yapılanmam gerekti.
‘BÜYÜME HİKÂYESİ: MELEK VE SAMATYA’
Roman, Melek ve Samatya üzerinden büyüme hikâyelerini ele alıyor. Bireyin ve toplumun olgunlaşma süreçleri arasında bir bağlantı kurabilir misiniz?
Her yönetim, kendi kimliğine uygun bir İstanbul yaratmaya çabalıyor. İnsanların engellenmesini sağlamak için meydanlar, banklar ve fıskiyelerle “bozuluyor”. Semtlerin yıkılması ve yerine kendi temsillerinin inşası, geçerliliğini koruyor. İstanbul, üzerinde farklı imzaların katmanlaştığı bir kağıt gibi. Her biri farklı hikâyeler ve duygular barındırıyor; bu bağlamda semtler ve şehir, dışarıda genişleyen ailemiz, atmosferimiz ile etkileşim içindedir.
‘ÇOCUK GÖZÜNDEN BÜYÜKLERİN DÜNYASI’
Büyüklerin perspektifinden küçüklerin gözleriyle bakmak, normal görünen birçok şeydeki sıkıntıları ortaya çıkarıyor. Bu yabancılaşmayı anlatmanın sebebi nedir?
Çocuk, bozmaktan çekinmeyen bir yapıda. Bu, onların en değerli özelliklerinden biridir. Romanda, gözlemlediğim çocuklar toplum içindeki sınıfsal farklılıklar ve zorbalık nedeniyle dışlanma sürecindeler. Kendilerini evlerinin mültecisi olarak hisseden bu çocuklar, kaybettikleri halde umudu asla kaybetmiyor. Dışlanmaktan kurtulma çabaları, büyüklerin dikkatine ulaşma arzusuyla birleşiyor. Romandaki İnci karakteri, “Tek kişiyim, bu halayın başı da sonu da benim,” diyor.

‘ŞİDDETİN SIRADANLAŞMASI’
Romanın genelinde fiziksel ve psikolojik şiddet teması ön planda. Bu durum, bireyleri etkileyen sıradan bir iletişim biçimi haline mi geliyor?
Şiddet, istenilen cevapları alamayanların geliştirdiği bir dildir. “Vatan Millet Samatya”, 70’lerde başlayıp 90’larda sona eren bir dönemi kapsıyor. Anlattığım aile yapıları, dönemin siyasi iktidarlarını yansıtıyor. İlk kuşak otoriter bir tutum sergilerken, ikinci kuşaktakiler askeri darbeleri yaşamış ve çocuklarına karşı kayıtsız kalabiliyor. Üçüncü kuşak ise daha talepkar bir yaklaşım sergiliyor. Her üç grupta da şiddet ve baskı, yeniden üretiliyor.
‘YOKSULUN YOKSULA UYGULADIĞI ŞİDDET’
Yoksul kesimlerin kendi içlerinde uyguladığı şiddet üzerine neler düşünüyorsunuz?
Arada bir merdiven olmadığı için herkes sıçramak istiyor. Çıkmaya yönelik bir arzu hissi yok.
‘BENCİLLİK VE SORUMLULUK ARASINDAKİ ZITLIK’
Roman, iki çocuk üzerinden üç kuşağı ele alıyor. Büyüklere ait bencillikler ve sorumsuzluklar hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Sevgi eksikliği, bireylerin tepkilerini etkileyen bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Bu roman, sevilmemiş çocukların ebeveynlik hikâyesini paylaşıyor; güç, disiplin ve baskı ile sevginin yerini alıyor. Sıradan anlarda dahi, ailenin dışındaki bireylere daha sıcak kalırken, kendi çocuklarına soğuk davranabiliyorlar; bu da karşılarına zıt bir durum çıkartıyor.
‘BİREYSEL VE TOPLUMSAL ACILAR’
Bireysel ve toplumsal sorunlar arasındaki ilişki nedir?
İnanç ve siyasi duruş, karakterlerin kendilerini korudukları alanlar. Yoksulluklarını aşmak için mizahı kullanıyorlar. Roman içerisinde “Donsuzun gönlünden dokuz top bez geçer,” diyen bir karakter mevcut; bu da yoksulluğun nasıl bir dayanıklılık geliştirdiğini simgeliyor.
‘GEÇMİŞİN GÜCÜ’
Romanın geçmişe dönüşleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Geçmiş, hem bir yük hem de bir fırsat mıdır?
“Dedem o tarlayı satmasaydı, şimdi zengindik” fikriyle büyüdük. Geleceği yakalarken günü kurtarma çabası içindeyiz. Bu, geçmişle olan ilişkimizi sürekli sorgulatıyor.
‘YAZARLIK SERÜVENİ’
Günümüz edebiyatı hakkında düşünceleriniz neler? Eleştiri ve beğenilerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Yazar olma hayali kurduğumda çocuk yaşlardaydım. Çevremdeki insanlar, başka bir mesleğiniz olsun diyordu. Ancak okuyucu olmayan bir ortamda büyüyen birçok yazar, benzer durumda kalıyor. Yazı yazmak, her zaman sabır ve kararlılık gerektiriyor.
‘MÜREKKEPSİZ MASAM’
Şu anda ne üzerinde çalışıyorsunuz? Masanızda neler var?
“Vatan Millet Samatya” projesinin ardından 15 yıl içinde yazdığım beş kitabın ardından, masamda dönmeyecek bir romanım bulunuyor. Bu durum, oldukça heyecan verici; yıllar sonra temiz bir sayfanın başına geçmeyi yeniden deneyimlemek üzereyim.
“`
More Stories
Trabzon’da “Sesinizi Duyan Var” adlı resim sergisi açıldı
Sanatçı Sadık Gürbüz: 32. Adalet ve Demokrasi Haftası kapanış programında sahne aldı
AUZEF bütünleme sınavları ne zaman? AUZEF sınavı saat kaçta? AUZEF sınav giriş belgesi nasıl alınır?